TGF 51. Başkanlar Konseyi Toplantısı, Karabük Gazeteciler ve İletişim Derneği’nin ev sahipliğinde 11-14 Mayıs 2016 tarihleri arasında Karabük’te yapıldı. Türkiye’nin dört bir yanından büyük bir katılımla gerçekleşen toplantının ilk gününde, TGF Başkanlar Konseyi Üyeleri, Karabük Valisi Orhan Alimoğlu, Karabük Belediye Başkanı Rafet Vergili, Safranbolu Belediye Başkanı Dr. Necdet Aksoy ile Karabük Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Tuncay Özcan tarafından kabul edildi.
TGF 51. Başkanlar Konseyi Karabük Sonuç Bildirgesi Yayınlandı:
“BASIN KARTLARI YÖNETMELİĞİ VE TELİF YASASI DEĞİŞMELİDİR”
TGF 51. Başkanlar Konseyi Toplantısı, Karabük Gazeteciler ve İletişim Derneği’nin ev sahipliğinde 11-14 Mayıs 2016 tarihleri arasında Karabük’te yapıldı.
Türkiye’nin dört bir yanından büyük bir katılımla gerçekleşen toplantının ilk gününde, TGF Başkanlar Konseyi Üyeleri, Karabük Valisi Orhan Alimoğlu, Karabük Belediye Başkanı Rafet Vergili, Safranbolu Belediye Başkanı Dr. Necdet Aksoy ile Karabük Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Tuncay Özcan tarafından kabul edildi.
Etkinliğin ikinci gününde TGF 51. Başkanlar Konseyi toplantısı gerçekleştirilirken, genel olarak medyanın, özel olarak da Anadolu basınının sorunları masaya yatırıldı. Aynı gün Karabük ve Safranbolu kent gezisi yapıldı.
Anadolu basınını buluşturan organizasyonun üçüncü gününde ise Karabük Demir Çelik Fabrikası Kardemir’de incelemelerde bulunuldu. Programın öğleden sonraki bölümünde ise “Medya ve Siyaset” konulu panel gerçekleştirildi. Karabük Üniversitesi Konferans Salonu’nda, Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Refik Polat’ın moderatörlüğünde yapılan, güncel sorunların tartışıldığı panele, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Karabük CHP eski Milletvekili Mustafa Ünal ve Gazeteci-Televizyoncu Mehmet Çetinkaya konuşmacı olarak katıldı.
TGF 51. Başkanlar Konseyi Karabük toplantısında yapılan değerlendirmeler sonunda alınan karar ve tespitlerden oluşan sonuç bildirgesi şöyle:
1- Ülkemizin bir numaralı koruma merkezlerinden biri olan Karabük/Safranbolu ve yöresinin kendine özgü mimarisiyle doğal güzelliklerinin korunup kollanmasında, basın organları da üzerine düşen görevi yapmaya sorumlulukla devam etmeli, bu konularda örnek yayınlarını sürdürmelidir. Tek kelimeyle bir mimarlık harikası olan Safranbolu’nun, yurt içinde ve yurt dışında daha ayrıntılı tanınmasına yönelik yapılan mesleki çalışmalara daha fazla ağırlık verilmeli, “Korumanın Başkenti” olarak adlandırılan Safranbolu’nun ve dolayısı ile Karabük’ün, her mevsim sahip olduğu turizm potansiyelinin daha da arttırılmasına, medya olarak özgün çalışmalarla katkı koymaya devam edilmelidir.
2- Cumhuriyet döneminin en anlamlı yatırımlarından biri olan ve Kurtuluş Savaşı sonrasında ülkemizin yeniden imarına unutulmaz katkılar sağlayan Karabük Demir Çelik Fabrikası KARDEMİR’in, adeta bir “Anıt Değer” olarak korunması; akabinde, bugünlerde de “Simge Milli Değerlerimiz”in başında gelmesi çok anlamlıdır. “Fabrikalar Kuran Fabrika” olarak adlandırılan KARDEMİR, sadece Karabük ve yöresinin değil, genel olarak ülke ekonomimizin de önde gelen lokomotiflerinden biridir. Demirin, bin bir emek ve çaba sonunda çeliğe dönüştürülerek, Türkiye’nin kalkınma hizmetine sunulması gibi çok önemli bir misyonu üstlenen KARDEMİR’in desteklenerek daha da güçlenmesi, elbette ki ülkemizin geleceği açısından son derece gereklidir.
3- Yoğunluklu olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan, son zamanlarda büyükşehirlere de kaydırılmaya çalışılan bombalı terör saldırıları, bugün için ülkemizin çözülmesi gereken en temel sorunudur. Ard arda gelen şehit haberlerinin adeta kanıksanmış olması, toplumumuz adına hazin bir durumun işareti olarak görülmelidir. TGF olarak bir kez daha vurguluyoruz ki, terörün asıl hedefi halkın kendisidir. İnsanlarımızı yıldırmak, korkutmak, sindirmek ve bir kaos ortamına mahkum etmeyi amaçlayan teröre karşı çıkmak tek kelimeyle bir insanlık görevidir. Bu nedenle terör saldırılarına direnmek, teslim olmamak ve asla ümitsizliğe düşmemek özellikle bugünlerde çok önemli bir vatandaşlık vazifesi olarak algılanmalıdır. TGF Başkanlar Konseyi olarak, üyemiz olan 25 bin meslektaşımız adına, nereden gelirse gelsin terör saldırılarını şiddetle kınıyor, bu çirkin oyunun boşa çıkarılabilmesi için her zamankinden çok daha fazla birlik-beraberliğe ihtiyaç duyduğumuzu özellikle vurguluyoruz.
4- İçten ve dıştan çok yönlü tehdit altında olan ve kanlı terör saldırılarıyla bölünüp parçalanmak istenen ülkemizde, özellikle Güneydoğu’da sağlıklı biçimde gazetecilik yapmanın olanağı kalmamıştır. Yaşanan olağanüstü koşullar nedeniyle adeta iki ateş arasında sıkışıp kalan bu bölgede, bazı yayın organları yayın hayatlarına son vermek zorunda kalmış, yüzlerce meslektaşımız işsizlik sarmalına girerek yaşamlarını idame ettiremez olmuşlardır. Bu bağlamda bölgedeki basın emekçileri için her açıdan mesleki dayanışma elzemdir. Doğusuyla, batısıyla, güneyiyle, kuzeyiyle bölünmez bir bütün olan ülkemizde, Güneydoğu’da mağduriyet yaşayan meslektaşlarımıza sahip çıkılmalı, bu amaçla “Kentlerarası Karşılıklı Kardeşlik Projeleri” hayata geçirilmelidir. Anadolu Spor Gazetecileri Derneği(ASGD)’nin Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti ile 2010 yılında gerçekleştirdiği, 60 gazeteciyi kapsayan “Bursa-Diyarbakır Dostluk Projesi” ile Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti’nin bu günlerde hayata geçireceği 15 meslektaşımızı içeren “Kardeşlik Projesi” örnek alınıp devam ettirilmelidir.
5- Aynı gerçekten hareketle; yazılısı, sözlüsü, görüntülüsü ve internet medyasıyla birlikte Türk basını ortak bir bilinçle hareket etmeyi sürdürmeli, terörün amaç ve hedeflerini kolaylaştırıcı haber ve yayınlardan uzak durmalıdır. Terör haberlerinin kullanılmasında gerekli hassasiyet gösterilmeli, toplumsal şiddet veya korkuyu körükleyen tarzda yayıncılığın son tahlilde teröre hizmet edeceği asla unutulmamalıdır. Sorumlu yayıncılık ilkesi, yayın politikalarının vazgeçilmez maddesi olarak ilk sırada yer almaya devam etmeli, terörün kökünün kazınması, ülke medyasının da sağlıklı bir geleceğe kavuşmasının en önemli güvencesi olarak görülmelidir.
6- Gazetecilik bir kamu görevidir, basın özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı da demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Basın ve ifade hürriyeti seviyesinin, aynı zamanda bir ülkenin dış dünya nezdindeki saygınlığının en önemli göstergesi olduğu da unutulmamalıdır. Bu yöndeki tedbirleri alarak kamu düzenini sağlamak ise yönetenlerin sorumluluğundadır. Dolayısıyla ilgili kararlar veya tedbirler alınırken, halkın haber alma gereksinimi ile basın özgürlüğünü engellemeyecek bir tarz benimsenmeli, yayın serbestisi ile yayın yasağı arasındaki hassas çizgi de mutlaka korunmalıdır. Buna paralel olarak, elinde kaleminden başka bir silahı olmayan gazetecilerin tutuksuz yargılanmaları esas olmalı, Türkiye, “Haber yayınladı diye tutuklanan” gazetecilerin bulunduğu ülkeler kategorisinde yer almaktan kurtarılmalıdır.
7- Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nce, meslek kuruluşlarının görüşü alınmadan adeta ‘oldu-bitti’ye getirilerek yapılan, son Basın Kartları Yönetmeliği’ne göre oluşturulan Basın Kartları Komisyonu’nun antidemokratik yapısının yarattığı sancı, ne yazık ki artarak devam etmektedir. Ülkemizin en geniş katılımlı meslek kuruluşlarının, “adeta bilinçli bir operasyonla” komisyondan çıkarılması, bu sancıyı daha da büyütmüştür. Bu nedenle Türk medyasının genelini temsil etmekten uzak olan komisyonun toplantılarından sağlıklı sonuçlar çıkmamakta, aldığı ve alacağı kararlar doğal olarak sıkça tartışılmaktadır. Son derece adaletsiz, hatalı ve hukuksuz olan bu derme çatma yapıda ısrar edilmesi daha başka haksız sonuçları beraberinde getirmeye devam edecektir. Hakkında “yürütmeyi durdurma davası” da açılan bu antidemokratik yönetmelik mutlaka değişmeli, komisyonun yapısının da Türk medyasının genelini temsil etmesi sağlanmalıdır.
8- Son dönemlerde sıkça uygulanan yayın yasakları, kanal karartmaları, yüksek para cezaları, telif haklarından doğan ve mahkumiyetlere kadar giden tutuklamalar, çeşitli yasa maddeleriyle zaten zor günler yaşayan yayın kuruluşlarını daha da zora sokmakta ve bu durum halkın haber alma hakkını ortadan kaldırmaktadır. Özellikle yerel radyo televizyonlarımız telif yasasının açık mağdurudurlar ve her biri ayrı ayrı telif talep eden çok sayıda kuruluşla muhatap olmak zorunda bırakılmaktadırlar. 5-10 sanatçının bir araya gelerek bir gecede kurduğu ne idüğü belirsiz dernekler, açtıkları yüzlerce telif davası ile yerel yayıncılarımızın adeta korkulu rüyaları olmakta, haksız ödeme talepleri ile onları iflas tehlikesiyle karşı karşıya.